Zehir Tacirleri Yandaş Arıyor
Zehir Tacirleri Yandaş Arıyor Kireç gibiydi yüzü… Titriyordu. Boş boş bakıyordu. Aslan gibi bir gencin uyuşturucu yüzünden bu hale gelmesini izlemek içimi parçaladı.
Personelimin oğluydu gördüğüm delikanlı.
İnsanın bedenini, aklını ve ruhunu çürüten, aileyi ve toplumu ayakta tutan değerleri yerle bir eden bir facia.
Ne kanser tutar yerini, ne savaş, ne de başka bir şey…
Kötü arkadaş, işsizlik, grup baskısı, bozuk çevre, ‘Denerim, bırakırım’ mantığı, heyecan tutkusu, kendini ispatlama çabası, manevi boşluk, aile yapısında bozukluklar…
Zehir Tacirleri Yandaş Arıyor
Nedenlerini saymakla bitirmemiz mümkün olamaz…
Tedavi yöntemlerinin anlatılmasından çok bu noktaya gelinmeden önce yapılacaklar konusu bence daha önemli. Nedenleri, sonuçları anlatmak uzmanların işi. Anne babaların, aslında tüm ailenin dikkatli olması şart. Gözlemlemeyi ihmal etmeyin.
Ancak benim asıl vurgulamak istediğim gençleri uyuşturucuyla ilk kez tanıştıran zehir tacirlerinin yaklaşma biçimi…
Çok önemli çünkü çok sinsiler, çok acımasızlar…
Çünkü bulundukları batağa çekmek için kendilerine yandaş arıyorlar… Adeta ‘Oscar’lık bir performansla kurbanlarına yaklaşıyorlar…
Bakın, bir uzman nasıl özetlemiş anlatmak istediğim konunun vehametini…
Şöyle;
“Eroin bağımlılığının ilk adımı arkadaş kıyağı… Arkadaşınız, aslında bir ‘ayakçı’ ise bir süre sonra ‘bombalama’ denen bir taktik kullanır. Bir gün evinize gelir, getirdiği eroini bilerek sizde unutur. Bir eroinmanın malını asla unutmayacağını bilmediğiniz için kuşkulanmazsınız. Gelip almasını beklersiniz. Gelmez… Bir gün şeytana uyar; “Bir kereden bir şey olmaz, bir deneyim” dersiniz. İşte bombalama budur. İşte film orada kopar. Tuzağa düşmüşsünüz demektir, artık devamı gelir. Bir eroin bağımlısı olarak, size o ‘sahte cennete’ alıştıran ayakçınızı ararsınız…”
Bir kere bile denenmesi yeterli. Durum bu kadar ciddi…
Gençler, bir gruba ait olabilmek için de bu kötü yola girebiliyor. Keyif aldığı sohbetin ortağı olabilmek için ikram edilen uyuşturucuyu deneyebiliyor. Kullanmaya itiraz ettiği zaman da ‘süt çocuğu’, ‘balkon çocuğu’, ‘ev kızı’ gibi aşağılamalara da tanık olabiliyor.
Ya süslü laflar… Üstü kapalı tehditler… Vaatler…
“Sen gidince buraların tadı tuzu kaçar”, “Gidersen bak bir daha asla yüzüne bakmam”, “Ne olur hatırım için bir kez, beni kırma”, “Aaa, kesinlikle seni bırakmayız”, “Bak yaparsan seni o kızla ya da o çocukla tanıştıracağım”
Tamam, ben de kabul ediyorum; yaşayarak öğrenir insan. Ben de hayatın yaşanarak öğrenilmesinden yanayım. Ama her şeyi değil.
Bazı şeyleri öğrenmek için yaşamanız gerekmez. Uyuşturucu gibi mesela…
“Hayır” diyebilmeyi öğretelim çocuklarımıza.